En güncel Yazılar »

Kim olmakla ilgili

Merhaba;

Kimim acaba? Kim olduğumu beni hiç tanımayan biri umursamaz kanımca. Ben de eğer çok ilginç birşeyler anlatılmıyorsa veya meşhur ve merak alanımda olan biri değilse merak etmem açıkcası. Demekki elde kalıyor çok ilginç birşeyler anlatmak. Ya da çok ilginç olmayan birşeyleri ilginç bir şekilde anlatmak. Evet kelime oyunlarını severim. Ya da birbiri ile haşır neşir olan kelimeleri. Benzer kelimelerin yan yana veya zıtlıklar içerisinde yazılmasını. Kafiyeyi çok severim. (Az çok yazılara göz gezdirenler kafiyeyi çok sevdiğimi ivedilikle anlayacaklardır.) Uzun yazıları özellikle bloglarda yazılmış olan çok ama çok uzun yazıları okumaktan sıkılabilirim. Ancak anlatılanların sürükleyici ve merak uyandırıcı olması lazım.

Nereden çıktı bu kendimi anlatma meselesi? Üstü kapalı anlatmayı sevsem de, kimi zaman insanın içini açıkça dökesi geliyor. Sanırım ben de üstü kapalı anlatımları sevmeme rağmen şu an bunu yapmak istemiyorum. Başka bir posta hesabı ile farklı bir blog açmayı denedim ama açıkcası üşendim. Zaten Specta Kozmi'de pek açıklayıcı değil aslında :) O zaman yeri gelmiş sanırım ( "evet yeri gelmiş" dedi içses. )Specta Kozmi de nedir diye düşünecek olanlar için Spectacular Kozmi benim sanal hayvanımın köpeğinin adı. Sanal hayvanım en son evine uzay üssü kurdu ve kadim dostu Specta'yı( köpeği yani) da yanına aldı. Birlikte bir uzay seyahatine çıkacaklardı ki, oynadığım oyunun arayüzü değişerek hevesimi kaçırdı, her hafta yenilenen dükkanlar ilgi çekici kıyafetler satmaz oldu ve uzay seyahatine biraz ara verildi. (Oyunumla birlikte) Bu blogu aslen Specta' nın maceralarını yazmak için kurdum.

Yazı yazmayı seviyorum. Çok düşünen bir insanım. Ama herzaman yerli yerinde ve düzgün düşünüp düşünmediğim tartışılır. Bununla neyi mi kast ediyorum? Yani insan aslında hep düşünüyor, devamlı kafada birşey var, meditasyon yapsanız bile kafanızda odaklanmış olduğunuz tek bir düşünce var. ( tek bir düşünceye odaklanabiliyorsanız baya iyi meditasyon yapıyorsunuz demektir aslında :) Ama bunlardan kaç tanesi acaba gerçekten ihtiyaç duyacağınız ve işinize yaracak tipte düşünceler? Bana kalırsa insanlar herzaman işlerine yarayacak şeyler hakkında düşünmüyorlar. Tabiki sürekli bu şekilde de düşünülemez belki ama sürekli de marşa basmak ilerletmiyor, motor ısınıyor ısınıyor ilerleme yok ( evet beynimiz arabanın motoru ve evet düşünceler de gaz oluyor sanırım, o zaman benzin dediğin tecrübe, imkanlar ve hayatta ilerlemek için ihtiyaçlardan neler varsa onlar olabilir. Evet metaforları da çok severim.)

Okunduğu üzere ( hala okunuyor mu ? tık tık ?) anlatırken daldan dala atlamayı çok severim. -sevmekten öte farkında olmadan atlıyorum- Hatta aynı zaman doğrusu içerisinde değerlendirilirse eğer, belki Amazon Ormanları'ndaki bir Maymun benim konuşurken veya anlatırken değiştirdiğim dal sayısı kadar( dal burada evet konu oluyor) dalı kendi günlük hareketleri sırasında değiştirmiyordur. Harika benzetmeler, mükemmel edebiyat!

Yaklaşık 27 senedir kendimle birlikteyim. Aslen beni severim. Çoğunlukla komik olmayı severim ancak son zamanlarda eskisi kadar komik olmayabilirim. Ama komik insanları, durumları, esprili olmayı, olunmasını, zekayı severim. ( Kim sevmez!) Ama bazen zamanın getirdiklerinden olsa gerek, yeniden keşfettiğim taraflarım oluyor. Bu taraflar biraz "ciddi" olan taraflarım.

Yemek yemeyi çok severim. Hatta sevmek ne kelime bayılırım. Kimi zaman yemek yememi görüp iştahı açılanlara denk gelmişimdir. Buna karşın kiloma dikkat etmeye çalışıyorum. Bir dönem sürekli ve sadece tadı hoşuma giden karbonhidrat ve yağ bakımından fazlaca zengin yemekler nedeni ile kendime göre fazla kilo aldım. Hatta bu bir dönem değil, iki üç dönem oldu. Sonrasında da bu kadar yemeği sevmeme karşın o aldığım fazlalıkları verme çabalarım oldu. Evet çoğunlukla verebildim. (Uzun bir zaman dilimi içerisinde.) Ancak bütün bu alıp vermeler, kimi zaman fazlası ile yemem ve kimi zaman fazlası ile yememem bana şunu öğretti: Yeteri kadar ye, kimi zaman oburluk yapsan bile genel yeme alışkanlığın yeteri kadar olsun. Yeteri kadar çok ucu açık oldu şöyle diyeyim, bir öğün bir ana yemek, bir hadi iki olsun yardımcı yemekler ( yoğurt olabilir, meyve olabilir) aç kalma ve acıktıkça atıştırmalık hafif birşeyler yanında olsun. Kısacası şu ünlü söz çok doğru: "Ne yiyorsan o'sun." Bu mutlaka pahalı yemekler yenilmeli anlamında değil ama doğal ve lezzetli yemekler olmalı. Herzaman sırf seviyoruz diye kalorili yersek, o zaman o yemekleri çok sevdiğimizi bile unutabiliriz belki. Bunu sosyolojik açıdan incelemek istemiyorum. Yani ekonomik açıdan aslında yağ ve karbonhidrat değeri yüksek ve fiyatı uygun besinlerin insanlara daha hızlı yakılabilen enerji kazandırdıkları bir gerçek, bu durumlarda eğer insanların yaptıkları iş gereği bu enerjiye ihtiyaçları var ise tabiki de koşullar nasılsa ona göre beslenmek gerekir. Günlük ne kadar kalori yaktığınıza bağlı. Mutlaka sağlıklı beslenilecek diye aç kalmak zaten mantıklı değil. Ben sırf zevk olsun diye yenilen hazır yemeklerden veya sırf pisboğazlıktan yenilen ikinci hatta üçüncü tabaklardan bahsediyorum. İhtiyaçtan fazlasını zevk olsun diye tüketmekten yani! (Sadece bu son cümle yetermiş ama bu son cümleyi kurana kadar diğer cümleleri kurmam gerekiyordu ne yapayım.)

Mesela demin kendime yaptığım enfes ( enfes- nefis kesin etimolojik olarak bir bağlılıkları var) makarnayı çok severek ve özlemiş olduğumu fark ederek yedim. Makarnayı sıcak ve kuru olmayan hali ile seviyorum. Kuru olmayandan kastım süzmeden mantı gibi sıcak suyundan çıkarılarak yenildiğinde seviyorum. Sudan geçirilmesini sevmiyorum çünkü makarnayı soğutuyor. Sonradan sosunu yapıyoruz sosu sıcak oluyor gibi önerilere açık değilim çünkü bana göre güzel makarna diri olmalı, sımsıcak olmalı ve biraz da sulu olmalı. Suludan kastımı hemen anlatmalıyım: Öyle acaip su içerisinde değil, ama biraz sosu olmalı. Sos makarnanın şapkası konumunda üzerine konulmuş değil, sanki makarna sosun evine ziyaretçi olarak gitmiş gibi. Sos baskın olmalı. ( Artık sus mu? Hayır ben sos diyordum.)

Yemek denildiğinde aklıma ilk gelen isim meşhur yoğurt. Yoğurdu sütten dilim yansa bile üflemeden yerim. Gözüm kapalı yerim. Kısacası o reklamdaki topluluğa ben de dahilim: Ben de bir yoğurt severim. Tatlılar hariç herşeye yoğurt katıp yiyebilirim. Buna çorbalar, salatalar da dahil. Ama tabi herşeyi yoğurtlu yemek yemeklerin tadlarını anlayabilmek açısından iyi birşey değil. Mesela etin tadı yoğurt ile yenince çok anlaşılmazmış. Olsun. Yoğurdu yine de çok seviyorum.

How i met your mother dizisini muhtemelen dünya üzerindeki bilmem kaç bin kimbilir belki de milyon izleyici gibi ben de çok seviyorum. Ama ben Ted'in canı sıkıldığında, hasta olduğunda veya sadece canı istediğinde izlediği Star Wars'u izler gibi izliyorum. Defalarca ve bıkmadan. ( Friends taraftarları, haklısınız, bu tip sit-comların çıkış noktası friends, bunu kabul ediyorum. Friends sezonu da bitireceğim.. elbet!)

Hayvanları çok seviyorum. Amerikalıların söylediği gibi kedi insanı veya köpek insanı olarak ayrılmak istemem. Bütün hayvanları -kuşundan kertenkelesine, karıncasından salyangozuna, köpeğinden timsahına kadar- seviyorum. Ama soğukkanlı ve vahşi olanlardan korkarım. ( Korkmak lazım) Öyle yaklaşıp ta seveyim aman demem. Hayvan yumurulacak kadar yumuşak ve tüylü değilse yumurmam. Ama uzaktan severim. Hayvanların korunmasını isterim. Hayvanat bahçelerinde iyi bakılmayan ve özellikle sirklerde hapsedilmiş hayvancıklara üzülürüm. Bu nedenlerden ötürü sirklere ve hayvanlara üzerinden para kazanılan mal muamelesi yapan hayvanat bahçelerine karşıyım. Hayvanlar demir parmaklıklar ardına hapsolmamalı. (Safari gibi olsun- insanlar düşünsünler hayvanları görmek istiyorlarsa kendilerini korumayı) Evet o zaman küçük çocuklar hayvanları göremez, evet o zaman hayvan sevgisi nasıl aşılanır falan falan... Hayvan sevgisi bir hayvanla birebir iletişim kurarak kazanılır. Hatta bir hayvana bakarak, onu besleyerek, onunla hayatı paylaşarak... Bir hayvanı gerçekten seven çocuk, hayvana saygısı olan çocuk, tüm hayvanları sever tüm canlılara saygısı olur. Her hayvanı sevmek demek gidip kafasını okşamak anlamına da gelmez. Doğayı sevmek, hatta saygı duymak önemli.

Bu aralar kişisel gelişime kafayı takmış durumdayım. Aslında tamamen bu sıralar da denilemez, herzaman içten içe kişisel gelişimi düşünüyorum sanırım. Kendime dönüp baktığımda ( havalı bir dönüş yapabilirim mesela kendime dönerken) öz eleştiride bulunduğumu ama tam da yukarıda bahsetmiş olduğum doğru düşünmüyoruz( yani etkin düşünmüyoruz, bize tam da gerekecek şekilde düşünmüyoruz, kimi zaman boş düşünceler ile kafamızı doldurabiliyoruz) kelamlarımı göz önüne alırsak, doğru da öz eleştirmiyoruz diyebilirim.

Aklıma gelmişken söylemem lazım, kendisini işine fazlaca şekilde adamış olan insanlarda işi neredeyse hayatları gibi gördükleri için ne kendileri ne de farklı şeyler hakkında düşünmeye fırsatları pek olmayabiliyor ancak bütün enerjilerini işe adadıkları için iş hayatında tabiki çok iyi oluyorlar. Ama bunun da dengesini kurabilmek lazım. Hayatımızın büyük bölümü işte geçtiği için kendimize ayırdığımız vakitleri mümkün olduğu kadar nitelikli yaşamamız gerekli. Nitelikliden kastım mesela o sıralarda en azından kafamız boş ve iş ile ilgili birşeyi kafamızda gezdirmeyip sadece "o an" ' a odaklanmalıyız.) Bu şekilde de kendim ile ilgili daldan dala atlama hipotezimi acaba kanıtlamış oluyor muyum? Şimdi aklıma kafada fikir gezdirmekle ilgili bir düşünce geldi. Hemen onu şekillendireyim. Geleceğim.
Evet, göçebe düşünceyi yazdım geldim. Şimdi bakıyorum da bu son yazılar hep düşünce kelimesi kullanılarak yazılmış.

Bu aralar kafam çok dolu. Karar vermekle ilgili. Ne yapacağım ile ilgili. Zamanında düşünmemiş olduğum birçok durumu şu anda hızlı kararlar vererek ve hızlı harekete geçerek gerçekleştirmem gerekiyor. Kendi öz eleştirimiz meselesi de buradan ortaya çıkıyor. Şu sıralar kendimi aslında ne kadar az tanıdığımı ve aslında neyi tam olarak sevip neyi tam olarak sevmediğime karar vermem gerekiyor. Ama işin ilginç tarafı bu Runaway Bride'taki Julia Roberts'ın ( sanırım o filmdi) hangi tip omleti sevdiğine karar vermesi için bütün çeşitleri yapıp teker teker tadarak sonunda sevdiğini bulması kadar kolay olmayabilir. Aslında olsa süper olurdu. Aslında işin zor kısmının bu olayın bu kadar kolay olduğunu farkedebilmek olması olsaydı mesela. Teker teker bütün seçenekleri deneyebilecek bir durumda değilim. Ama şunu biliyorum ki teker teker seçenekleri değerlendirebilirim. Seçenekleri değerlendirmek derken yanlış anlaşılmasın, kendi kafamdaki seçenekler bunlar.
Çok uzun bir kimim sayfası oldu. Ama olsun devam edecek... İçimden öyle geliyor.