En güncel Yazılar »

19 Ağustos 2010 Perşembe

Hayata dair ufak ufak

Fazla etrafa bakmak,
İnce ince eleyip sık sık dokumak,
Sadece gözlem yapıp durmak,
Engel olabilir esasında istediğini uygulamana.

Kendini eleştirip durmak,
Yine kendin için bir türlü yeterli olmamak,
Yarışmak ama başarının tadını çıkarmamak,
Azaltabilir motivasyonunu her türlü oyunda.

Düşünmek,
Ama o kadar ki;
Düşünmekten kaçar hale gelebilecek,
Ne için düşündüğünü unutacak,
Başı ne idi sonu ne olacaktı bilmeyecek kadar düşünmek.
Yorabilir...Bıktırabilir...Sıkabilir...Seni zamanla.

Tabi birde ne istediğini bilmek önemli.
İstediğini bilmiyorsan da onu bulmak için aramak.
Kimi zaman sınırsız olup,
Yeri gelince kalenin kapılarını kapamak.

Hayata dair derler ya,
Çok düşünüp neler için hiç düşünmeyeceğini bulmak lazım aslında.

8 Ağustos 2010 Pazar

Tencere ve kapağı

Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.

Tencere önce mevcut durumundan şikayetçi olmuş.
Belki kapaksız özeli olmamış,
Belki her yemeği pişirmek istemiş,
Belki de kapaklı olunca içi daha çok ısınmış,
Bu sebeplerden veya daha farklılarından, üstünün örtülmesine ihtiyaç duymuş.
Karar verince, kapağını aramaya koyulmuş.
Ama buradaki en önemli detay,
Üzerini örtecek olanın, kapağın yerine geçecek olan öylesine bir eşya değil,
Herhangi bir kapak ta değil,
Kendi kapağının olduğuymuş.

Verilmiş karar,
Tencere kapağını arar.


Tencere bu, nasıl hareket edecek?
Düşünmüş düşünmüş bulmuş sonunda yanıtı, tabiki dönerek!
Başlamış kendini döndürmeye, yuvarlanma olmuş sonucu işte.
Sonunu herkes bilir,
Kapağını bulan tencere pek bir sevilir.

Bir tencere deyip geçmemek lazım,
Mevcut durumunu gözlemleyip, ne istediğini bulmak,
İstediğini bulduğunda, bunun için harekete geçmek,
Harekete sadece geçmekle kalmayıp, sonucu elde edene kadar yuvarlanmak,
Sonucu elde edince de meşhur olup, dilden dile dolanmak,
Örnek alınacak, birbirine anlatılacak,
En sonunda isteniyorsa kendine uyarlanacak örnek bir davranış.
İşte bütün bu nedenler dolayı, kapağını bulan tencereye kocaman bir alkış!

5 Ağustos 2010 Perşembe

Kendi kendinin sansürü

Kelimeler su gibi akıp gitmeye hazır beklerlerken,
Ve zaten konuşmamayı tercih etmişken,
Rahatlamanın en kısa yolunun da bu olduğunu bilirken,
En kısa yolu seçmeyi de isterken,
Üstü kapalı bile olsa ima edebilecekken,

Aklıma gelen, beni sinirlendiren şeyleri kafamda dönüp duran düşünceler, takıntılar, korkular nedeni ile yazamayacaksam,

O zaman ne anlamı var ki normalde yazmanın, ben anlamam?

Yok! Anlamsız!

Kendi kendimin sansürü olmak zor, çok zor gerçekten.
Üstelik bu sadece yazı yazmada değil, konuşmakta da geçerli, yani ikisi birden.
Gerçekten sıkıldım kendimin bu halinden!
Hiçbirşey yapmak istemiyorum bu kadar kızgınken!

3 Ağustos 2010 Salı

Algıyı algılamak

Algı ile gerçeklik birbirine kimi zaman terstir.

Normalde uzaklaştıkça cisimlerden, ufalır görüntüleri esas boyutlarına göre.
Bu "gerçeklik" olarak algılanan durumdur işte.

Ama iş algılamaya gelince...

Ne kadar bakılırsa uzaktan.
Durumlara...Kişilere...
O kadar ulaşılmaz ve dev görünürler göze.
Kafadaki düşünceler, büyütmüştür onları sanki bir mercek ile.
Dönüştürmesi zordur oldukları hale hepsini.
Korkutabilir algının yanlış yönlendirmesi.
Kaçmadan önce durup düşünmek en iyisi.
Biraz zaman tanıyıp kendine, tartıp biçmek gerekir, kırmadan hevesi.
Hatta önyargıları atıp yaklaşmak, var olanı anlamaya çalışmak lazım, böylelikle gelir gerisi.
Ancak o zaman önlenir, yanlış algının gerçekliğe olan etkisi.

Hırtapoz kelimeler

Sinirlilik.
En sinir olduğum şeylerden biridir kibirlilik.
Kıskançlık. Çekememezlik.
En sinir olduğum şeylerden başka bir tanesidir içten içe bu düşünceleri yenmeye yeltenmemezlik.

İnsan.
Doğası gereği imrenir.
Ama aklını kullanıp mantığına hükmetmelidir. Duygularını yönetmelidir.
Evet zordur. Ama en azından denemelidir.
Öbür türlü olmayı istememelidir.

Evet faydası bol ama bazen zor olur ayrıntılar.
Ayrıntıların farkında olmalar.
Farkında olup, dışarı yansıtamamalar.


Kelimeler kimi zaman...
Çıkmaya hazırlardır ağızdan.
Hepsi üstünü başını giyinmiş,
Duşlarını almış, saçlarını taramış, bekliyorlardır kapıda.
Ama bir türlü açılmaz kapı.
"Kırmayayım, etmeyeyim, kimseyi üzmeyeyim."
"Konuşup, büyütmeyeyim" nedenleri ile kapıların açılmayacağı yazıları geçer duyurulardan.
Kelimeler içeride kalır.
Kimi zaman iyidir ama,
Fazla kişi kalınca içeride yer daralır.

Sonra ne olur?
Canları sıkılan kelimeler içeride başlarlar partiye!
Midenin tepesine inip, hop hop hop zıplayıp, dans edip, tepinmeye.
Bu sefer mide başlar söylenmeye.
Gidin başka yerde yapın eğlencenizi beni rahatsız etmeyin demeye.

Kelimeler yine kapıya gelir, beklerler belki çıkarız dışarı diye.
Ama yok, kapı kapalı açılmaz ise,
Karar verirler, bu kadar gelmişken kafaya çıkarlar ziyarete.
Kafanın orada;
Başlarlar birbirlerini kovalamaya.
Düşüncelerle dalaşmaya.

Bu kelimeler ilk başta
Doğru dizilmişlerdir, birlikte cümleleri güzelce birleştirmişlerdir aslında.
Ama bu kadar zaman içeride kalınca,
Aralarına,
Almaya başlarlar ufaklıkları "argo" adında.
Bu sefer birleşip, çete kurup, planlar yaparlar.
Konu başlığı ise,
Kapı açıkken dışarı kaçmanın yollarını aramalar.
Geceleri rüyalarda,
Gündüzleri düşüncelerin yanı başlarında dolaşır,
Her fırsatta araya girer, konuyu kendi argolu cümleleriyle belirlerler.
Bezdirmek için ellerinden geleni yaparlar.

Sonunda,

Ya kazanır kelimeler dışarı kaçarlar,
Yanlarına argolar ve sivrilmiş, şekil değiştirmiş arkadaşlarını alırlar.

Ya da kapının sahibi kazanır,
Kelimeleri planlarından vazgeçirir,
Başka cümlelerin içlerine yerleştirir,
Tamamen farklı düşünceler ile birleştirir,
Faydalı hale getirir.

Hırtapoz kelimeler,
Dönüşsünler birer birer,
Hepsi olsun yapıcı cümleler,
Düşüncelerin gelişmesine yardım etsinler.
Sinirliliği bir bir yensinler.

Liste

İlk olanı.
Tek olanı.
Benzersiz olanı.
Yaratıcı olanı.
İlham kaynağı olanı.
Ufkunu açanı.
Şaşırtanı.
Yapıcı olanı.
Doğal olanı.
Samimi olanı.
Değer bileni.
Mutlu edeni. Hafifleteni.
Farkında olanı. Fark ettireni.
Merağı sayesinde yeniyi bulanı.
Güldüreni. Gerçekten karnını kastıracak kadar "güldüreni".
Düşündüreni. Belki bir an. Belki günlerce.
Tek bir cümle ile gözlerini dolduracak kadar kuvvetli kalemi olanı.
Ufak bir hikaye ile hayatı tanıtıp, anlamana yardımcı olanı.
Farklı bir göz olup, bakılmayanı gördüreni.
Bilgiye saygısı olanı.

Mevcut olanları gözlemleyip, aynısından yapmayanı, kendisinden birşeyler katanı.
Kendisine "has" olanı.
Sıradan olmayanı.

Seviyorum...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Karmaşık kelimeler kutusu

Hava sıcak.
Aklım karışık.
Davranışlar ise fazla yatışık.

Yapıcı düşünceler biraz molada.
Gezmede, tozmada belki soru işaretlerinin yanıtlarını aramada.

Cümleler kısa.
Anlamlar için ise üç nokta...

Harekete geç diyen bir ses mi duydum?
Belirsizlikler döngüsünde manasız cümleler mi kurdum?
En zor cümlem acaba kaç kelime taşır diye mi düşündüm?
Kendimle bizzat korkulu rüyalarımda mı, yoksa hayallerimde mi görüştüm?
Görüşme öncesi kısa özgeçmişimi mi doldurdum?
Ben olmak için kendimi uygun mu buldum?
Yoksa biraz tecrübeye mi ihtiyaç duydum?

Başladı düşünceler kafamın etrafında dönmeye, dönmeye ve dönmeye.
Beni yediler ve karar verdiler bitirmeye...
Kendimin çok azına gelebildiğim vakitte,
Kafayı içi boş cümleler için yormama kursuna kaydoldum.
Çünkü biliyorum ki ben,
Karmaşık kelimeler kutusunun içinde kayboldum...