En güncel Yazılar »

Bir değişim hikayesi

Bir varmış çok varmış...
Zaman desen bol varmış.
İşte tam da bu yüzden acaba...
Başlasam mı bir hikaye anlatmaya,
Zamana biraz tad katmaya,
Aklımdaki ufak fikri,
Yavaş yavaş şekle sokmaya;


Bölüm 1: "Gerçekle yüzleşme"

Bir orman.
Yeşil.
Hayır hayır yeşil yetersiz. Çok yetersiz.
Yemyeşil. En yeşil. Nasıl bir yeşil. O kadar yeşil ki, evet o kadar yeşil ki, yeşilin kokusunu alıyorsun.
Yeşil kokulu bir orman.
Açık yeşil.
Koyu yeşil.
Tonlarca ağırlıkta yeşil, milyonlarca sayıda değişik yeşil.
Her bir duyguyu tasvir etmeye yetecek kadar çok çeşitli yeşil.
Sıkılgan, neşeli, mutlu, deli, heyecanlı...
Evet öyle bir orman ki, anlatırken yeşil demekten sıkılıyorsun.
Dinlerken yeşili duymaktan.

Ama o kadar güzel ki...

Ağaçlar.
Uzun.
Ama uzun yetersiz. Çok yetersiz.
Upuzun.
O kadar uzun ki, bulutların üzerine tırmanmak sana kalmış. Merdivenin hazır.
O kadar uzun ki, en tepesini görmek için kaldırdığında başını, neredeyse arkaya düşersin bakmaktan yukarı.
O kadar uzun ki, açsam kollarımı iki yana, başlasam göklere doğru parandeler atmaya, en az beş yıl sürecek bir yol var eminim önümde tepeye ulaşmamda. O da mola vermezsem eğer bulutların yanında.

Ben sıkılmam anlatmaktan ne kadar uzun bu ağaçlar, ne kadar yeşil bu orman.
Bir de bu ağaçlar ne kadar yakınlar birbirlerine, ne kadar çoklar bana bir sorsan.
Gün ışığı bile,
Zorlanıyor bazen yaprakların arasından süzülmeye.

İşte bu ormanın içinde birçok canlı yaşıyor.
Ama birtanesi hayatından pek bir sıkılıyor.
Her yer yeşil. Kendisi bile.
Eline bakar yeşil.
Ayağına bakar yeşil.
Ayna bulsa oralarda,
Çok emin, kesin olurdu çerçevesi yeşil!

Günler hep aynı. Renkler hep aynı.
Her sabah kalkıyor,
Biraz yeşil otlardan,
Azıcık da çiçeklerin yapraklardan, mideye indiriyor.
Sonra etrafına bakınıp,
Siyah bir sinek arıyor.
Ah bir bilseniz,
O siyahlığa nasıl özeniyor.

Sonra uzun ağaçların,
Vahşi dikenli otların,
İrili ufaklı taşların,
Çeşitli seslere sahip canlıların,
Yeşil kokan bu ormanın arasındaki açık olan tek patikadan yürüyor,
Göl kenarına ulaşıyor.
Orada daha çeşitli yiyeyecekler bulup,
Karnını doyuruyor.

Bu arada,
Evet.
Göl de yeşil.
Açık yeşil.
Ah keşke, keşke bilseniz,
Canı nasıl sıkılıyor!

Sonra geri dönüyor.
Aynı patikayı hergün bir giderek bir dönerek iki kere turlamış oluyor.
Bazen düşünmeden edemiyor!
Kanatları olsa keşke,
İster uçar ister yürür,
Hatta kimi zaman,
Başka yönlere sapar,
Belki değişik bir yer görür!

İşte bu hayvancağız,
Kendi kendine bütün gün düşünür.
Akşam gelince de,
Yatar uyur, rüyalar görür.

Hiç mi yok arkadaşı?
Tabiki de var, çok sever sohbeti,dostluğu, arkadaşlığı.
Hatta eğlenir onlarla,
Ama içinde kendisini sıkan esas bir mesele var ki,
Geçicileştiriverir bütün güzellikleri bir anda.
Korkar hep hayatı böyle aynı mı geçecek diye.

Bir sabah tekrar uyanır,
Aynı rutini yaşarken göle varır.
Bu sefer içten içe düşünmek yerine,
Başlar yüksek sesle kelimeleri özgürleştirmeye;

Birşeyler çok sıkıcı hayatımda!
Birşeyleri değiştirmeliyim!
Ama neyi değiştirmeliyim.
Her yer zaten orman,
Buradan gitsem başka yer farklı mı olacak!
Ne yapmalıyım,
Yol gösterecek birini mi bulmalıyım,
Hayatım geçiyor böyle,
Sözlerim düşüncelerim,
Aklıma geliyor, geçiyor.
Durup düşünmeliyim,
Değişim içimde olmalı benim!
Değiştirirsem kafayı, o zaman belki başlar hayatımdaki balayı!

Biran durur ve derin bir nefes alır.
Bir an için mutlu oldum ama şu an hala aynı yerdeyim.
Nasıl değişecek benim yazılıp biçilmiş bu kaderim?

Bölüm 2: "Karar verme"

Buradan gitmeliyim!
Buradan uzaklara çok uzaklara gitmeliyim!
Heryer yeşil,
Ben yeşil, ağaç yeşil, göl yeşil!
Yaprak yeşil, hava yeşil yemyeşil!
Renk istiyorum seninki gibi,
Parlak kırmızı kanatlar,
Cırtlak turuncu dudaklar,
Bütün sorun bu hayatımdaki: Yeşil! Yeşil! Yeşil!

Etrafına baktı.
Başını önüne eğip iç geçirdi ve kendini bıraktı.

Onu dinleyen dostu papağan,
Önce durdu. Düşündü.
"Her gün aynı şeyleri yapmayı bırak artık!
Her gün aynı patikayı kullanıyorsun,
O göle gidip saatlerce oturuyorsun.
Sonra kendi kendine bakıp,
Ah hayatım ne kadar sıkıcı diye sızlanıyorsun.
Farklı bir yoldan gitmeyi denesene,
Bir gün de farklı bir yerde yemek yesene.
Bu hayata kendin çok alışmışsın,
Farklı birşey denemeye bile korkuyorsun!"

Onu dikkatli dikkatli dinleyen bizimki,
Düşündü bir an farklı birşey denemeyi.
Ama anında aklına geldi sonucu,
Hemen söyledi lafı düşünmedi gevelemeyi:
"Ya farklı bir yerde aradığımı bulamayıp o gün aç kalırsam?
Ya yolumu kaybedip dönüş yolunu bulamazsam?
Ya tehlikeli canlılarla karşılaşırsam?
Ya..."
Bir anda gürledi papağanın sesi:
"Sen hayattan korkuyorsun!
Denemeden kafanda kurup duruyorsun!
Olabilir bu dediklerin başına gelebilir,
Ama düşün herzaman mı kötüsü başına gelecek?
Olabilecek bütün sonuçları düşünmediğin,
Ve şu an harekete geçmediğin için,
İçinde de hep yapabileceklerini hissettikçe,
Düşünüp düşünüp yanıyorsun kaderine!
Halbuki onu değiştirmek anlasana senin elinde!"
Çok az düşündü papağan ve bir daha başladı:
"Hem birde nedir bu yeşil takıntın?
Yeşil sana çok yakışıyor, gözlerinin rengini ortaya çıkarıyor,
Her gören senin gözlerini,
Bu nasıl bir ela diye gelip bana soruyor."
Aldı bizimkisini derin bir düşünce.

Bölüm 3:" Harekete Geçme"

Karanlık.
Çok karanlık.
Göz gözü görmüyor.
Bütün gece uyumadığından olacak,
Bizimkinin karnı yakındır zil çalacak!
Uyumak istese uyuyamıyor,
Bir oraya bir buraya nasıl da dönüyor,
İçinden bir ses;
"Kalk artık boşuna uğraşma uyumaya. Papağanı dinle." diyor.

Karar verildi o zaman.
Bugün gezip tozacak bizimki,
Korksa bile biraz,
Denemeden yaşamış sayılmaz.

O zaman başlasın biraz dolaşmaya,
Belki göl dışında bir yer görür,
Farklı keşifler çıkar ortaya.

Kalkıp birkaç yeşil yaprak yedikten hemen sonra,
Başladı yürümeye normalde kullandığı patikanın çok uzağına,
Biraz zorlanıyordu yürürken,
Galiba biraz korkuyordu, biraz da zorluyordu kendini,
Ama eğer bu şekilde cesaret gösteremezse,
O zaman yine geri dönecekti durgun göle.
Ve aslında sıkılmış olduğunu,
Seçmiş olacaktı bile bile.
Sonra da kendini,
O hayatı yaşamak zorundaymış gibi hissedecekti.

İşte bütün bunlar aklına geldikçe,
Başladı daha hızlı yürümeye,
Nereye gittiğini tam olarak bilemese de,
Yürüyordu kimsenin onu durduramayacağı şekilde.
Bir süre sonra yorulmaya başladı.
Biraz dinleneyim sonra etrafa bir göz atarım diye düşündü.
Etrafına baktı, ortada çok güzel kırmızı bir taş gördü.
Göl kenarındaki üzeri yosun kaplı yeşil taşlar belirdi gözünde,
İlk defa görmüştü böyle renkli bir taş,
Artık taşın renginden mi yoksa yorgunluktan mı bilinmez,
Uykunun dinlendirici etkisine karşı koyulmaz,
Kıvrılıverdi bizimki kırmızı taşın üzerine.

Bölüm 4: "Değişim"

Gözlerini açtı etrafa baktı.
Burası gerçekten değişik bir ortamdı.
Farklı renklerde çiçekler,
Değişik şekillerde otlar ve yapraklar,
Gün ışığı daha çoktu burada.
Ve göl...
Ağaçların arasında hem oturup hem de gölü görmek mümkün müydü gerçekten?
Bir an düşündü.
Ne kadar kolaymış farklı bir yer keşfetmek.
Hey!
Hey!
Yukarı baktı. Papağan!
Bir anda sevinerek art arda sormaya başlamasın mı!
Beni nasıl buldun?
Nereye gittiğimi nasıl gördün?
Burayı hep biliyor muydun?
Neden bana önceden söylememiştin?
Papağan bir an için tereddüt ederek;
Sizi tanıyor muyum?
Diye sordu.
Bizimkisi şaşırıp bakakaldı.
Beni nasıl tanımazsın?
Papağan gözleri kıstı ve hemen sonra bağırmaya başladı;
Kırmızı!
Kırmızı!
Kırmızı!
Bizimki de ne olduğunu anlamadan bağırmaya başladı;
Ne kırmızısı? Neden bağırıyorsun?
Neresi kırmızı? Taş mı kırmızı?
Neler oluyor?
Papağan kanadı ile onu göstererek yanıt verdi:
Sen kıpkırmızı olmuşsun görmüyor musun?
Bizimki kendi kollarına bakarak başlayan lafını bitiremedi:
Ben...
Olduğu yerden kendini yere attı.
Bir anda ayağına bir iğne batmışcasına zıplayarak bağırmaya başladı.
Neler oluyor? Ben hala yaşıyor muyum? Ateşim mi var?
Hasta mı oldum? Nasıl kırmızı oldum?
Ne yapacağım ben? Ne yapacağım ben?
İmdaaaat! imdaaaaat!
O anda şok yaşayan papağan dostunu o halde çırpınırken görünce aklına hemen bir fikir geldi.
Göle gir!
Göle gir!
Bizimki bunu duyar duymaz başladı can havliyle göle doğru koşmaya.
Attı kendini hızla,
Yüzemeden üstüne başına baktı,
Elleri, kolları yavaş yavaş renk değiştiriyordu.
Gölün rengine, kendi rengine dönüyordu. Yeşil!
Bir an için rahatladı.
Gölün serin suyu içini ferahlattı.
Belli bir süre geçtikten sonra,
Karaya doğru yüzmeye başladı.
Kırmızı taştan uzak durmaya çalışarak yere oturdu.
Başı önde sessizce durdu.
Birlikte bir süre sessizce oturdular.
Sessizliği bozan papağan oldu:
Belki de bu düşündüğümüz gibi kötü birşey değildir.
Taşın üzerine oturduktan sonra mı kırmızı oldun?
Bizimkinden ses çıkmıyordu.
Papağan bu sessizlikten rahatsız olmuş olacak ki,
Uçtu kırmızı taşın üzerine,
Oturdu tam tepesine,
Başladı beklemeye.
Bizimki bunu görünce gözleri açıldı yine başladı bağırmaya:
Ne yapıyorsun? Çabuk in oradan! Aklını mı kaçırdın?
Papağan onu duymazdan gelerek
Bak bana birşey olmuyor görüyor musun?
Neden bu sadece sana oldu?
Tekrar buraya çıksana!
Bizimki kızarcasına baktı papağana:
Tekrar oraya çıkmak mı?
Delirdin mi sen?
Hayır, hayır kesinlikle delirmişsin!
Ben geri dönüyorum.
Papağan kendisi de pek emin olamadığından olsa gerek,
Gerek görmedi fazla ısrar etmeye,
Ve başladı arkadaşıyla birlikte yürümeye.

Bölüm 5 : "Tanıdık birileri"

O günden sonra bizimki,
Devam etti alıştığı rutine,
Biraz morali bozuldu bir süre,
O da zamanla geçti yeşillerin içinde.

Onu gören papağan,
Düşüncelere daldı zaman zaman,
Cesaretlendirmeliydi onu,
Yardım etmeliydi arkadaşına,
Mutlu olması için bir ömür boyu.

Tek değişen yoldu.
Bizimki göl patikasının üzerine,
Bir de kırmızı taş patikasını ekledi.
Kimi günler gölün kenarında oturmaya,
Kimi günler kırmızı taşın yanına gider oldu.

Ama sanmayın ki uyudu,
Kırmızı taştan hep uzak durdu.
Ama değişik bir yer bulduğu için
Zaman zaman mutlu oldu.

Sadece kırmızı taşı suçladı.
O taşta ona iyi gelmeyen birşeyler vardı.
Ama uzaktan bakınca güzeldi,
Ne yapsın o da o zaman sadece izlerdi.

Papağan ile yine kırmızı taşın yanına giderken,
Aralarında sohbet ederlerken,
Uzaktan bir ses duyuldu,
Durup etrafa baktılar,
Birşey göremeyince,
Biraz duraksayıp yollarına devam ettiler.

Kırmızı taşın yanına geldiklerinde,
O da ne!
Kırmızı taşın üzerinde kırmızı biri duruyor!
Aynı bizimkine benziyor.
Papağan benzerlik karşısında şaşkına dönmüş, bir taşa bir bizimkine bakıyor.
Bizimki desen şaşkınlıktan hareket edemiyor.
Nedir bu kırmızı taşın yaptıkları.
Gidip kurtarmalı taşın üzerindeki zavallıyı!
Böylelikle koşmaya başladı.
Taşın üzerindeki hayvancağız ise korkudan kendini yere attı!
Dur!
Korkma!
Sana zarar vermek için değil!
Dur!
Baktı hayvancağız bizimkine,
Durdu olduğu yerde.
Derken rengi kırmızıdan yeşile dönüştü!
Bizimki şaşkın,
Sana da aynısı oldu!
Senin de rengin değişti!
Nasıl değişti!
Bana da aynısı oldu!
Hayvancağız bizimkinin dediğini anlamaya çalışarak:
Sana ne oldu?
diyebildi sessizce.
O kırmızı taşta birşeyler var,
Üzerine çıkınca kırmızıya boyadı beni.
Göle atladım hemen,
Kendi rengime döndüm gerisin geri.
Hayvancağız gülmeye başladı.
İlk defa rengi değişiyor diye korkan bir bukalemun ile karşılaşıyorum.
Bizimki şaşırarak yine sordu:
Bukalemun mu? O da nedir?
Hayvancağız dedik ya adı kaldı öyle,
İşte o hayvancağız yanıtladı yine:
Bizler bukalemunuz, neyin üzerinde durursak onun rengini alırız. O renge bürünürüz. Bizim doğada kendimizi korumak için yaptığımız bir savunmadır.
Papağan sevinçle gülmeye başladı,
Çok geçmeden hemen lafa karıştı:
Gördün mü korkacak birşey yokmuş,
Hemen başladın taşı suçlamaya,
Meğerse yıllardır arayıp bulamadığın renkler
Esas sende dururmuş.
Bizimkinin biraz beklemesi gerekti,
Duyduklarını hazmetmesi,
Düşünüp kabul etmesi,
Ve normale dönmesi için.
İşte o zaman geçti aradan,
Başladı bizim bukalemun etmeye birkaç kelam:
Bunca zamandır hep yeşilin içindeydim,
Farkeder miyim rengimin değiştiğini!
İyiki buralara gelmişim,
Kırmızı bu taş bundan sonra,
Uğurludur benim için!
Papağan iç çekerek başladı söylenmeye:
Başladın yine birşeylere anlam yüklemeye,
Farkına varsana bu eline geçen senin büyük hazine,
Bence bunu kutlayalım,
Bukalemun dostumuzu alıp şen şakrak dolaşalım.
Bukalemun papağanı onaylarcasına başını salladı,
Ve üçü birlikte eve doğru yol aldı.

Bölüm 6:"Rutine geri dönüş"

Artık bizimki öğrendi ya rengi dönüşürmüş,
Ne zaman canı sıkılsa,
Başladı taşın üzerinde uyumaya,
İki farklı patikadan sonra,
Bir bukalemun arkadaş ve iki renge de sahip oldu.

Papağan yine başladı düşünmeye,
Karar verdi beklemeye,
Bakalım bu ne kadar sürecek,
Sıkılıp bana kaderinden yine ne zaman bahsedecek.

Bizimki için hava hoş oldu bir zaman,
Patikaları gezmek, kırmızı olup eğlenmek derken,
Başladı mı yine herşey aynılaşmaya,
Hissetti mi mutsuz olduğunu yine bunca olandan sonra,
Ayakları götürdü yine onu papağanın yanı başına.
Bana kızacaksın biliyorum,
Ama aradığım renk değilmiş onu görüyorum,
Sanırım hayatımda kızdığım,
Cesaretsiz olmam şimdi anlıyorum.
Papağan dinledi onu sessizce.
Sevindi arkadaşının farkettiğini görünce,
Lafı dolandırmadan,
Söyledi düşündüğünü bilmişçe:
Dedim sana defalarca,
Ama anlamak için yeteri kadar sıkılmamıştın mevcut halinden,
Zamanı geldi derler ya,
Senin de zamanın gelmiş kendini keşfetmeye.

Farklı birşey yapıyorum sanıyorsun,
Aslında tamamen kendi dünyanda yaşıyorsun,
Hayatını geçirdiğin dairenin çapını,
Nasıl denk gelirse o uzunlukta bırakıyorsun.

Bunu uzatacak olan sensin,
Hayatına katmak istediğin renk aslında,
Tamamıyla gizli sevdiğini yapmanda,
Gerçekten denersen bulacaksın,
İnanıyorsan kendine sonuçta!
Bizimki papağanın söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu,
Kendi kendine zaten hep bunları düşünüp duruyordu.
Sevdiğini yapmak için,
Cesaretini toplamalı,
Karar vermeli,
Ve bu sefer gerçekten harekete geçmeliydi.
Sonucundan bazen korksa bile,
Hayatı yaşamayı seçmeliydi.
Gülümseyerek papağana:
Kocaman bir kürem olacak içinde yaşadığım!
Papağan sevinerek arkadaşına baktı.

Bölüm 7:"Kocaman küre"

Aradan yeteri kadar zaman geçti,
Bizimki paletteki bütün renkleri keşfetti.
Hergün gitmiş olduğu patikalardan,
Oluşturdu papağana hediye ettiği haritayı.

Hergün farklı bir yöne gidiyordu,
Kimi zaman papağan ona eşlik ediyor,
Kimi zaman bukalemunla buluşuyor,
İstediği her yeri bir bir geziyor,
Sonra da gördüğü herşeyi not ediyordu.

Gördükçe,
Gezdikçe,
Başladı bizimkinde büyük değişme.
Mutluluktu, cesaretti,
Sevdiğini ve istediğini denemekti.
Tam olarak hayatı,
Dönüşmüştü kocaman çaplı bir küreye.

Böyle bir gün arkadaşları bukalemun,
Akşam otururken anlattı bir hikaye:
Aslında biz bukalemunlar her zaman böyle renk değiştiremezmişiz,
Eskiden hepimiz yeşil yeşil ormanda gezermişiz
Ama bir gün atalarımızdan bir bukalemun,
Sıkılmış yeşil olmaktan ve başlamış üzerinde düşünmeye,
Çözüm bulmaya karar vermiş renklere olan düşkünlüğüne.
Ben her rengi yanımda istiyorum,
O zaman onların rengine bürünmeye karar veriyorum.
Ne zaman bir rengin yanına gitsem
Bende aynen o renk oluyorum.

İşte atalarımız bu şekilde başlamış renk değiştirmeye,
Belki senin de içinden gelen sadece yeşil rengini kabullenememenin nedeni de,
Onlardan gelen alışkanlık ve hislerdir
Tek başına herşeyden habersiz olsan bile,
Renk değiştirmeyi sen kendin seçmemiş olsan bile,
İçinde hissetmişsin aynı duyguyu,
Ve aramaya başlamışsın seni mutlu edecek olguyu.
Renk değiştirmen sana yol göstermiş,
Sana kocaman bir küreyi hediye olarak vermiş.
Gülümsedi bizimki ve papağan.
Ve düşündüler: "sevdiğimizi yapmamız hayatımızdaki en büyük armağan."